İnsanın Evren Yolculuğu
- Mindfulness Institute
- 8 Nis
- 2 dakikada okunur
Sevdayı aradık, huzuru aradık, mutluluğu aradık, varlığı aradık. Peki, hiç kendimizi aradık mı?

Aşık olmak, güvenmek, güvenilmek, saygı görmek, takdir edilmek, beğenilmek... Yani başka bir insana, cisme ve maddeye bağlı olan her türlü arzumuz… Tüm bunlardan soyutlanıp kendimize "ne olduğumuzu, ne için yaşadığımızı" hiç sorduk mu?
Hayatı yaşayan biz, yani bu yaşamın öznesi. Ve kendimize dışarıdan bakan biz, yaşamın bir nesnesi. Aynada gördüğümüz kendimiz; başkalarının gözündeki biz…
Bazen de gözlerimizi kapatıyor sonra da görmemekten şikayet ediyoruz.
Filozofların bir kısmı, bir şeylerin farklılaşırken zorunlu olarak iki ayrı şeyin varlığına sahip olması gerektiğini ileri sürer. İnsan kavramı için iki insan gerekliydi. İnsan bir yandan geçici ve duyusal açıdan var olandı. Diğer yandan da kavramsal olarak algılanamayan, cismani olmayan, ebedi ve değişmez olandı.
Böylece onlar her bir varlığa da kendi başına var olamayan bir varlık öngörmüşlerdi; bunlardan biri mevcut olandı, diğeri ise duyusal dünyadan soyut ve ideal olandı. Doğada var olan her şeyin bir de maddeden ayrı bir ideal varlığı vardı ki, bu da onun zihinsel kavramını oluştururdu. Bu ancak mantıkla kavranabilirdi, çünkü idea zaman dışı ve ebedi olandı; dünyevi olan ve duyumsanan şeylerse gelip geçiciydi. Ve yaşamda anlam hala bir yönüyle sır gibi.
Peki bilimle anlama ulaşabilir miyiz? Bilim bize iç ve dış gerçekliği ayırt etme becerisi kazandırır mı? İnsan gördüğü ve algıladığını tarif de edemez. Gördüklerini mi, bedenle deneyimlediğini mi, içeriden mi, dışarıdan mı?
Bu değil miydi bizi insan yapan bir yandan?
Ve merak...
İbni Sina’nın bu merakla, ilmini ve tıbbını geliştirmek için taa Hindistan’a gittiği rivayet edilmiş. Ve döndüğünde talebeleri ve diğer hocalar sormuşlar, “Ee anlat ey İbni Sina ne gördün oralarda?” Demiş ki; “Çok ama çok özel şeyler gördüm, ama anlayamadığım bir şey vardı; o çok kıymetli mücevherler, kıymetsiz taşlar ile bir aradaydı. Onlar, tıp adına yaptıkları her şeyde maalesef kıymetli mücevherler ile kıymetsiz taşları birbirine karıştırmışlardı.
Ve belki de kadim öğretiler kavramlardan ve arzularımızdan çok daha ötesiydi. Siz ne dersiniz?
-Prof. Dr. Zümra ATALAY'ın "İnsan Hali" adlı TV programından alınmıştır.
Comments